Demek canın istedi ve vazgeçtin
Bir akşamüstü balığın kılçığını dişinle sıyırarak
Anlamını bulmuş gibi günlerin, kapanmış bir lambanın sıcaklığında
Tenini yakan bir şey oldu, aynı kılçık boğazında
Vazgeçtin, iki noktaya da aynı mesafede
Hiç çalmayan ve hiç susmayan zillerin eşitliğinde
Her şey simsiyah ve kaskatı olana dek
Demek canın istedi ve tuz ektin çiçeklere
Balkondan atmıştın evde beslediğin gölgeleri
Elinde bıçak, tüm ekmekleri toplamıştın
Kimse yemesin ve kimse içmesin diye kızılcık şerbetini
İçmiştin tüm frenlere aynı anda basarken
Telefon kablolarını kesip saçlarına bağladın
Yine de konuşmak mümkün olmadı bu bahiste
Canı isteyince insan, kendine hizmet eden bir tarih yazar
Canı ister ve evinden çıkmadan hayatını mahveder
Canı istesin yeter, büyük kandırılmanın, efsane aldanmanın
Sonra muazzam, devasa, göz alıcı bir kurbanlığın
Gizli hayranlarını düşlerinde kurtarır
Benim canım isteyince değişiyor kalp ritmim
Konuşarak susturuyorum kendimi
Patırtılı bir tarih, yazması kolay değil
“Annemiz beni unuttu, gidin”
Meğer el sallayacakmış, onu hiç unutmamış
Demek canı isteyince hatırlıyor insan,
En küçük çocuğunu, en küçük bir anıda
En küçük acısını, en küçük kalp atışı
Beni gittiği yerde bekleyecekmiş, şimdilik çöp kovasında.
Zeynep Arkan, Buzdokuz Sayı: 4, Mart-Nisan 2021.