Rahman Yıldız
“Google Earth’te dolaştım,
mezarını ziyaret ettim.”
Hastalığın ağır belirtileri cenaze törenleridir.
Tabuttan bir suskunluk sarar oturma şeklimizi.
Ölüm, senin karşında
harikalar yaratan durmak eylemine sığınıyoruz.
Duruyoruz. Evlerde toplanıyoruz.
Toplu ağlaşmalarla acıya karşı kolektif direnç yaratıyoruz.
Ölüm, senin karşında
derin nefeslerle büyüyen burun deliklerimiz
havayla değil geçecek mi sorusuyla doluyor.
Geçecek mi?
Seni gömdük ölü.
Seni kollarına alıp indirdiler karanlığa.
Üzerini tahtalarla örttüler.
Saydım, üstüne 17 kürek toprak attım
13. kürekte biraz zorlandım.
Gerek elverişsiz kas yapım, gerekse birkaç damla ani gözyaşı.
Çömeldim. Herkes ağlarken ayakkabımdaki Nike logosu gülüyordu.
Carolyn Davidson Nike logosunu 1971 yılında tasarlamış.
50 yıl önceden kalkıp bizim cenazeye gelen bir gülümseme.
Mezar çamuruna bulanmış bir gülümseme.
Hayatta en çok beni severdi o.
En çok beni sevdiğini hatırlamadan ölmesi. Hiçbir şeyi.
Ölümden korktuğunu hatırlamadan ölmesi.
Bunlar belki iyi şeylerdir.
Annemin Kitaba yükselmesi.
Walter Benjamin’in yeni eserinin çıkmaması iyi.
Benim iyim öznel bir değerdir. Kapısı herkese açık değildir iyimin.
Niyetim seni üzmek değiller için X-ray gerekliliği.
Çünkü insan olarak başımıza gelebileceklere karşı
bir savunma teknolojisi geliştiremedik.
Senin bırakıp gitmene ve beni.
Seni gömdük ölü. Sonra yemeğe oturduk.
Karnına koydukları bıçakla ekmek kestiler.
Gördüm. İnsanı ve nesneyi düşündüm.
Seni ve tüm geride kalan şimdi biz ne yapacağızları.
Jodorowsky nesneler bilinçaltımızın dilidir diye yazmıştı.
Bıçağa baktım, bana nasılsın dedi.
O an aklıma evrensel üzüntülere karşı
kişisel kaygılarımızın zırha dönüşebildiği bilgisi geldi.
Benim süper kahramanım anxiety.
Peki bıçak, senin amigdalan var mı?
Sana davranışlarındaki zıt yönlülüğü kontrol etmelisin diye
fısıldayan bir ses oldu mu hiç?
Biz nefes alabilenler sizden ayrıyız.
Biz düşünceyiz, siz aktarım biçimi.
Biz bilinciz, siz sabit ileti.
Biz suçun kendisiyiz, siz suç aleti.
Birbirimize gelenek olarak bağlıyız.
Söylesene bıçak, soğuk muydu eti?
Çağırıyor muydu güzel kahvaltılarını yaşamın?
Gövdesi o sonsuz hareketsizliğe hazır mıydı?
Ölü güzelliğim benim.
İlk kundağım senin kucağındı.
Şimdi toprakla dolu olan koynun ilk beşiğimdi.
Bilgi hatırlamadığımız tüm boşlukları dolduran çimento.
Bize anlatılanları anılarımız olarak kodlayan hafıza
andıklarımızın bir geçmişi olmadığını bilmeyen hafıza, unutma:
Hatıraları diken bilgidir çocukluğa.
(bkz. hafıza)
Hafızanın sınıflandırılmasında süreye, bilginin doğasına
ve geri çağrılmasına bağlı olan üç safha:
• Kodlama ve kaydetme
• Depolama
• Geri çağrılma ve hatırlama
Hatırlamak kadar.
Dün Google Earth’te dolaştım, mezarını ziyaret ettim.
Bir gün yine dedim, aklımdan geçenlere sus ağız.
Aile mezarlığımızdaki metrekareye bakılırsa
bir gün yine sarılacağız.
Buzdokuz 10, Mart-Nisan 2022.