Memet Fuat

Görsel: Şalom Dergi.

-Eleştiri Anlayışı Üzerine-

Nesnel ve öznel eleştiriyi kıyasladığı “Bilimsel Eleştiri” ve “Onuncu Mektup” adlı yazılarında, önemli eleştirmenlerimizin başında gelen Memet Fuat’ın öznel eleştiriden yana olduğunu anlamak mümkün (1999, s. 34-36). “Sanat alanında bilimler son sözü söyleyemiyorlar. Bilimlerden yararlanılıyor, öznel yargılardaki yanılmaları azaltma yolunda büyük oranda yararlanılıyor. Ama son sözü söyleyen gene öznel eleştiri. Gene yanılma payı olan, bilimsel kesinlikleri bulunmayan eleştiri.” (1994, s. 50) ifadeleri de onun öznel eleştiriden yana olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. “Beş yazardan beş öznel yargıyı alıp da altlarına not düşerseniz, nesnel eleştiri çıkmaz ortaya, yalnızca nesnel eleştiri yazılarının dış görünüşüne, biçimine uyan bir yazı çıkar. Bizde yapılan genellikle budur.” (1994, s. 51) sözleriyle Fuat, Türkiye’de bilimsel eleştiri yönteminin doğru uygulanmadığını vurgulamak suretiyle şeklî bilimselliği eleştirirken ne yazık ki bilimsel eleştiri yolunu tutan ve zaten oldukça az sayıda olan eleştirmenlerimize haksızlık etmektedir. Çünkü örneğin Cöntürk’ün yaptığı, bilimsel eleştirinin biçimsel yanını alıp şeklî bir yapaylıkla Türk şiirinin üzerini örtmek olmamıştır; aksine, yaptığı şiir incelemelerinde onlarca teknik kullanarak şiirimizin açımlanmasında çok önemli yollar kat edilmesine vesile olmuştur.

Fuat, her ne kadar uygulamalı eleştirilerinde zaman zaman şiir teknikleri üzerinde durmuş olsa da -ki bu uygulamaları da çözümlemeden uzaktır- genel itibariyle söylemlerinde olduğu gibi eleştirel uygulamalarında da öznel eleştiri yolunu gözetir. Yine de “Hiçbir eleştirmen uyguladığı yöntemlerle büyük ya da küçük değildir.” (1960, s. 49) sözleriyle bu konuda en azından ifade açısından da olsa daha itidalli davranır ve niteliksel ayrım meselesinde yöntem ve anlayış farklılıklarını dikkate almadığını ortaya koyar.

Memet Fuat, özellikle Orhan Veli ve Nâzım Hikmet üzerine yazdığı yazılarla dikkat çeker. Bu yazıların en önemli yanlarından biri, söz konusu şairlerin kitaplarındaki dizgi, dize, yazım hatalarının titizlikle incelenmiş ve ortaya koyulmuş olmasıdır. Böylelikle Fuat, şairlerin edebî miraslarına sahip çıkarak çok önemli bir görevi de yerine getirmiş olur.

Şairleri horoz dövüştürür gibi birbiriyle kıyaslamak toplumumuzda ne yazık ki çok uzun sürelerden beri yapılagelmekte. Bir şair ismi anıldığında karşısına hemen başka bir şairin adını yazmak âdettir. Bu karşılaştırmalar ya birinin daha iyi olduğunu ispatlamak gayesiyle ya da ideolojik sebeplerle yapılır. Fuat ise döneminde eleştiri sahasında baş gösteren bu durumu şöyle ifade eder: “Birini yüceltmek için, dolaylı dolaysız, bir başkasını batırmaya çalışmak en tutulan yöntem.” (1994, s. 99)

İdeoloji meselesi Fuat’ın da sık sık dile getirdiği konulardan. “Büyük bir değişikliği başlatmış, şiirde bir dönüşüm yapmış olma onurunu kimse kendi dünya görüşüne karşı bir sanatçıya bırakmak istemiyor.” (994, s. 120) derken aslında bir yarayı kanatır. Şairleri dünya görüşlerine göre, ideolojik yaklaşımlarına göre kutuplaştırmak meselesi kanser gibi hücrelerimize işlemiştir. Fuat’ın bu ifadeleri şu soruyu sormamıza sebep oluyor: Asım Bezirci’nin İkinci Yeni bahsinde Sezai Karakoç’u ısrarla görmezden gelmesinin ve Memet Fuat’ı faşist Ezra Pound’un yayımcısı olarak nitelemesinin altında yatan sebep, karşı mahallenin hanesine artı bir puan yazmaktan kaçınma arzusu mudur?[1] Nitekim çok başka edebiyatçılar özelinde de böylesi örnekleri arttırmak mümkündür.

Bir eleştirmenin döneminden önceki ya da kendi dönemindeki eleştirmenler ve şairler hakkında görüşlerini dile getirmiş olması pek tabiidir. Memet Fuat’ın diğer eleştirmenler hakkındaki görüşlerini şöyle özetlemek mümkün:

Öncelikle Fuat’ın en çok olumsuzladığı eleştirmen Asım Bezirci’dir. Örneğin “Dünden Bugüne Türk Şiiri” yazısında (1982, s. 281-288) Bezirci’nin hazırlamış olduğu bir antolojiyi haklı gerekçelerle eleştirir. Bezirci bu antolojiyi hazırlarken birçok hata yapmıştır zira. Her ne kadar Bezirci’yi kıyasıya eleştirse de onu önemli bir eleştirmen olarak gördüğünü dile getirmekten de geri durmaz (1994, s. 177). Berna Moran için ise: “Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış’ın eleştirimizin yüz akı bir çalışma olduğu kanısındayım.” (Aktaran: Fişekçi, 2000) demiştir. Mehmet H. Doğan’ı “Güvendiğim bir eleştirmen, sevdiğim bir arkadaş.” (Aktaran: Fişekçi, 2000) diye tanımlayan Fuat, Fethi Naci’de gördüğü bir “kusuru” şöyle dile getirir: “Yazarlara yaklaşırken sevgiye ağırlık vermesini tek kusuru olarak görürüm.” (Aktaran: Fişekçi, 2000) Nurullah Ataç’ın yazı disiplininin ciddiyetini ise şu sözleriyle ortaya koyar: “Ataç beni deneme yazarlığına bağlayan belalı karşıtımdı.” “Kısacası onun karşısında korkudan yazı yazmayı öğrenirdiniz.” (Aktaran: Fişekçi, 2000)

Ataç’la ilgili kendisine yöneltilen “Eleştiride Ataç’ın açtığı yolun sürdürülememiş olmasının nedenleri sizce neler?” sorusuna oldukça anlamlı bir cevap vermiştir Fuat: “Ataç’ın yolu bence sürdürülüyor. Kişiliğini, yazarlığını taklit eden yok. Ama eleştirel deneme yazanlar hep onun yolundayız. Gerçi ben incelemeler de yaptım, onun yapmaya ‘tenezzül’ etmeyeceği şeyler, ama eleştirel deneme yazarken Ataç’ın yolunda olduğumu düşünüyorum.” (Aktaran: Fişekçi, 2000)[2] Muzaffer İlhan Erdost’u ise “Sezai Karakoç’un şiirinden rastlantı olarak İslam’a yergi, ya da Ece Ayhan’ın şiirinden rastlantı olarak ortaklamacılığa övgü çık­mayacağı kesin.” (2000b, s. 112) sözleriyle eleştirir. Bu ifadeler Erdost’un İkinci Yeni şiirinde anlamın rastlantısal olarak bulunabileceğine yönelik sözlerine bir göndermedir.

Memet Fuat’ın İsmet Özel’le ilgili yorumu kutuplar arasındaki bir mücadeleyi imler niteliktedir: “Devrimci düşünce umutla bağlandığı bir şairini yitiriyor, tutucu düşünce yetenekli bir şair kazanıyor.” (1994, s. 42) Orhan Veli ve Nâzım Hikmet hakkında ise: “Orhan Veli, Nâzım’ın açtığı yoldan gelmiştir. Tıpkı Nâzım’ın Yahya Kemal’in açtığı yoldan gelişi gibi.” (1994, s. 101) demiştir. Fuat’ın en çok övdüğü ve Türk şiirinde başköşeye oturttuğu şair herhalde Nâzım Hikmet’tir.

Özgürlükten yana bir eleştirmen olarak Fuat yasaklara karşı bir tavır alır. Onun “[B]ir yasağa karşı bin yasakla gelen yenilikler sanatın gidişini çelmelemekten başka bir işe yaramaz” (1960, s. 19) sözleri, önceki anlayışları yıkmadan yeni bir anlayış inşa edilemez yönündeki yaygın kanaate karşı söylenmiş gibidir. Bu tavrını kendi sanat zevkine de işlemiştir Fuat: “Hem Nâzım Hikmet’in, hem Ece Ayhan’ın yazdıkları sevilebilir mi? Ben severim.” (Aktaran: Fişekçi, 2000)

Memet Fuat’ın Garip akımı ile ilgili yorumları bu akım hakkında söylenmiş başka sözler yanında müstesna bir konumdadır: “‘Garip’, getirdiği güzel şiirler bir yana, savunduğu yasaklarla şiirimizin gidişini çelmelemiş bir kitaptır.” (1960, s. 23)[3] Görüldüğü üzere Garip akımının hinterlandını adeta görmezden gelerek onu, Türk şiirinin gelişiminde bir engel olarak görür Fuat. “Garip akımı kadar şiirin elini kolunu bağlamak istemiş akım azdır sanıyorum.” (1960, s. 71) sözleriyle de Garip’in getirdiği sade anlayışa karşı bir duruş sergilemiştir.

Letrizm’i anlamsız şiir olarak tanımlayan Fuat’ın letrizmle ilgili yorumları da dikkate değer. Örneğin M. G. Pomerand’ın şu şiirini küçümsemiştir: Kumkel kerg / Kumkel kan / Magavambava magavambava / Gonjengor sogossigussa / Sogossigussa. Asaf Hâlet’i ise “om mani padme hum” ve ayios o teos / ayiosis hiros / ayios atânatos / eleison imâs dizelerinden dolayı letrizme yakın görür. Fuat’ın Türk şiirindeki letrist eğilimleri irdelemesi Asaf Hâlet ile sınırlı değildir. Örneğin Oktay Rifat’ın “çıttara mıttara – Çıtı pıtı pıttara” sını ve İlhan Berk’in “Abtcde hgklmop nbşjklmnb […]” ifadelerini de letrist eğilimler olarak tanımlar. Verdiği öğrekler büyük çoğunlukla yerinde olsa da başka dillerde anlamsal bir karşılığı olan ifadelerin Türkçede leksikal bir manayı karşılamaması o ifadeleri letrizm içinde değerlendirmemizi gerektiremez. Bunu ıskalamıştır Fuat. En azından Asaf Hâlet özelinde. Çünkü örneğin “om mani padme hum” ifadeleri Türkçede bir mana taşımadığı hâlde Budistlerce anlamlıdır. Dolayısıyla bu ifadeler sebebiyle Asaf Hâlet’i letrizme yakın bir şair gibi göstermek doğru olmaz. Çünkü aksi hâlde bilmediğimiz herhangi bir dildeki bütün şiirleri letrist şiirler olarak tanımlamak gibi bir hataya düşmüş oluruz. Ben Rusça bilmiyorum diye Lermontov letrist şair olmaz.

Fuat İkinci Yeni bahsinde de söz sahibidir. Her şeyden önce İkinci Yeni’den anlamsız şiir diye bahseder (1994, s. 42, s. 45, s. 190). İkinci Yeni’nin Orhan Veli’den uzaklaşıp Fazıl Hüsnü’ye yaklaştığını (1960, s. 37) dile getiren Fuat’ın genel olarak İkinci Yeni ile ilgili düşüncelerini anlamamız açısından şu cümle nüve niteliğindedir: “Oysa çok açıktı İkinci Yeni’ye karşı takındığım tavır, kuram­larıyla benimsenmeyen bir akımın getirdiği başarılı şairlerin değerlerini tanımak gerektiğini söylüyordum. Onların başarıları o kuramların baskı alanında oluşmuş değildi.” (2000b, s. 8) İkinci Yeni hareketine değil, İkinci Yeni içinden çıkmış birtakım şairlerin bireysel şiirlerine ve duruşlarına kulak kesilmesi gerektiğini salık verir bu sözleriyle. Fuat’ın Ece Ayhan dâhil İkinci Yeni şairlerine toplumsalcılık gömleği giydirmeye çalıştığı da göze çarpan ilk hususlardan. Sanki sağcılar ve solcular şair “sayısı” bakımından birbiriyle yarışıyormuş gibi bir atmosfer içinde sağa sola şair dağıtmak makul bir tavır gibi durmuyor. Onun İsmet Özel’le ilgili yorumunu bu çerçeveden okumak da mümkündür.

Alımlama Estetiği’ne uygun düşen çok fazla yorumu vardır Memet Fuat’ın. Örneğin onun şiir özelinde “Aranızda ortak bilgi, ortak duygu ne kadarsa o kadar anlaşabileceksiniz.” (1960, s. 61) sözleri bize söz konusu kuramı hatırlatır. Yine “Şair-Şiir-Okuyucu” başlıklı yazısında “Ağıt” adlı şiiri bir yandan Memet Fuat bir yandan Kemal Özer açıklamaya çalışarak adeta okuyucu nezdinde bir şiirin alabileceği anlamsal farklılıkları teste tabi tutmuşlardır ve pek tabiidir ki söz konusu şiire her iki edebiyatçı da farklı yorumlar getirmiştir. Fuat ve Özer aynı işlemi “Lâleli” şiiri için de dener; ancak sonuç değişmez. İki edebiyatçı da şiiri bambaşka yorumlar, dizelere bambaşka anlamlar yükler. Fuat bu durumun kişilerin haiz olduğu farklı yaşantılar ve duygulardan kaynaklandığını ifade eder (1960, s. 59-67) ve onun Tarık Dursun K.’dan alıntıladığı şu ifadeler de yine eserdeki anlam inşasını doğrudan okuyucunun inisiyatifine bırakan türdedir: “Giderek, şiir, çoğunluğun istediği, öyle olmasını dilediği şiir olacak. Bundan da şu çıkar: Şair okurlarıyla olan savaşında yeniktir; şiir, özgürlüğünü yitirmekte, şiiri yazanlar değil, okuyanlar yönetmektedir.” (Fuat, 1982, s. 140)

“Şiirde dönüşüm yapmak, bir dönüşüme öncülük etmek önemlidir, ama sanıldığı kadar önemli değildir. Bir işi iyi yapmış olmak, ilk yapmış olmaktan daha onur vericidir.” (1994, s. 121) diyen Fuat’ın şiir hakkında sarf ettiği çok önemli başka sözleri de vardır. Örneğin “Bence, şairlerin öbür sanatlardaki yaygınlığa bakıp ‘Şiir öldü’ diye kendi içlerine kapanmaları çok yanlış bir tutum.” sözleri günümüz şairlerine de cesaret verici nitelikte. Zira günümüz edebiyat ortamında da şiirin öldüğüne dair birtakım sesler zaman zaman yükselir. Fuat, sinemanın diğer türlerle uzlaştığını ama şiire umursamazlık getirdiğini dile getirir. Şiir müzikle ve tiyatroyla yolunu bulup sinemayla uzlaşmalı (1994, s. 92) diye de tavsiyede bulunur.

Memet Fuat’ın oldukça zeki bir eleştirmen olduğunu söylemek gerek. Tartışma kabiliyeti yüksek, olayları mantık çerçevesinde irdelemiş bir eleştirmen olarak çok çeşitli konularda çok çeşitli yazılar yazmıştır. Bir dönemin edebiyat ortamına ışık tutmuş olması ve çalışkanlığı da değinilmeyi hak ediyor.

KAYNAKÇA:

Buyrukçu, M. “Memet Fuat’ın yeniden yazdığı romanı Yaşadığımız”, Cumhuriyet Kitap (8 Temmuz 1999).

Çelik, B. Ş. (2021, Mart). Türk Edebiyatında Ataç Çıkmazı. Buzdokuz, 4, 60-61.

Fişekçi, T. “İnsanlar için iyi şeyler isteyen, dürüst, sevgi dolu bir yazar Memet Fuat”, Cumhuriyet Kitap (6 Temmuz 2000).

Fişekçi T. “Memet Fuat’tan mükemmel bir çalışma Nâzım Hikmet”, Cumhuriyet Kitap (19 Ekim 2000).

Fuat, M. (1960). Düşünceye Saygı. İstanbul: De.

Fuat, M. (1982). Çağını Görebilmek. İstanbul: Adam.

Fuat, M. (1994). Eleştiri Sorumluluğu. İstanbul: Yapı Kredi.

Fuat, M. (1999). Yaşlı Bir Şaire Mektuplar. İstanbul: Adam.

Fuat, M. (2000a). Orhan Veli. İstanbul: Adam.

Fuat, M. (2000b). İkinci Yeni Tartışması. İstanbul: Adam.

Fuat, M. (2000c). Aykırılıklar. İstanbul: Adam.

Fuat, M. (2001a). Dil Üstüne. İstanbul: Adam.

Fuat, M. (2001b). Nazım Hikmet: Portreler. İstanbul: Yapı Kredi.

Günay, T. “Yaşadığımız ve Dil Kaygısı”, Cumhuriyet Kitap (31 Aralık 1998).

Kanetti, V. (2000, Kasım). Haşim’in Hakkını Yemek. Virgül, 35.

Koçak, O. (2000, Şubat). Aşırılıklara Karşı. Virgül, 27.

Yener, A. G. (2000, Temmuz). Şiir Üzerine Yazılar. Virgül 32.


[1] Faşist Ezra Pound’un yayımcısı olarak nitelenen Memet Fuat’ın Bezirci’ye cevabı -üstü kapalı da olsa- daha edebiyat içi bir cevaptır: “Asım Bezirci’nin, Ezra Pound’un niçin yayımlanması gerektiğini anlamaması ise şaşılacak bir şeydir.” (Fuat, 1994, s. 176)

[2] Bu yolun hâlihazırdaki durumu için bkz. “Türk Edebiyatında Ataç Çıkmazı” (Çelik, 2021)

[3] Sonrandan bu görüşler “Garip’den Esen Şiir” adlı yazıda kısmen değişmiş gibi görünse de Fuat’ın Garip hakkındaki bu görüşlerinden büsbütün caydığı söylenemez.

Burak Ş. Çelik, Buzdokuz Web, Ocak 2023.