Disiplinli bir izleyici, iyi ve etkili bir metnin öne çıkması için gerekli kişidir eleştirmen. Deneyimin bütün malzemesi ve himayesi eleştirmenin elindedir. Sanatın ve edebiyatın geçmişten geleceğe taşınan eserlerini, bulunduğu çağın ölçüleriyle değerlendirebilecek kadar yetkin, kişisel beğeni anlayışını nesnel unsurlarla geliştirmesi gereken biridir. Bir metnin üzerine yargıçlıktan ziyade metnin özelliklerini öne çıkaran yaklaşım içinde, aşırıya kaçmış övgü veya yergiden kaçınmalıdır. Edebî metnin üzerine ne dediği merak edilen; dedikleri kadar demedikleri yüzünden de suçlanan, uzlaşma eğilimi zayıf ama yapıtı “daha iyi” olması adına söz alarak konuşturan, sorular soran ve soruları kendisi cevaplayan bir muhataptır eleştirmen. Şairden apaçık konuşmasını beklemeden -ki bu esere ait en büyük eksiklik olurdu- metnin dilini eleştirel yaklaşımla çözümleyen eleştirmen, yapılmışı yıkan ya da şairin yıkma çabasını yeniden yapan bir cüretkârdır. Bu yönüyle eleştirmen, çıkarsızlık bahsine en yakın duran kimliktir.
“Edebî eleştirinin konusu sanattır ve açıkça görülüyor ki eleştirinin kendisi de bir sanattır. Bu da kulağa, eleştiri, edebî anlatımın asalak bir biçimiymiş, kendisinden önce var olan bir sanata dayanan bir sanatmış, yaratıcı gücün ikinci el bir taklidiymiş gibi geliyor. Bu kuramda eleştirmenler, sanat zevki olan ancak hem onu üretmek gücünden hem de onu himaye etmek için gerekli paradan yoksun olan entelektüellerdir; dolayısıyla da sanatçıdan faydalanıp sanatçının kitlesinde gerginliği arttırırken, kendilerine çıkar sağlama karşılığında kültürü topluma dağıtan kültürlü bir aracılar sınıfını oluştururlar. Eleştirmenin asalak ya da beceriksiz sanatçı olarak algılanması hâlâ oldukça popüler bir yaklaşımdır, özellikle sanatçılar arasında. Bu yaklaşım kimi zaman, yaratıcı ve ön-yaratıcı işlevler arasındaki kuşkulu analoji tarafından teşvik edilir, böylece biz de eleştirmenin, gerçekten yaratıcı olana duyduğu nefretin ‘güçsüzlüğünden’ ve ‘verimsizliğinden’ haberdar olmuş oluruz. Eleştirel-olmayan eleştirinin altın çağı, on dokuzuncu yüzyılın sonlarıydı ama onun yarattığı önyargılar hâlâ ortalıktadır.” (Frye, 28-29)
Oysa eleştirmen meyvesini yiyemeyeceği ağacı sulayan birine benzer.
Zeynep Arkan
Frye’ın “eleştirmenin asalak ya da beceriksiz sanatçı olarak algılanması hâlâ oldukça popüler bir yaklaşımdır, özellikle sanatçılar arasında” yorumu üzerinde düşünmeye değer bir çıkarsızlığı işaret eder. Eleştiriye yönelen bir şairin şiir yazma becerisinden uzaklaşacağı da şairler arasında yaygın bir görüştür. Keza iyi şiir yazamadığı için eleştiriye başladığı da. Oysa eleştirmen meyvesini yiyemeyeceği ağacı sulayan birine benzer. Çünkü çağının edebiyatını geleceğe yorumlar.
(…)
Not: Yazının tamamı Buzdokuz’un 2. Sayısında yer alacak.
Zeynep Arkan